Ana içeriğe atla

Hayalimi Gerçekleştirdim (UMUT CAN )



Uzun bir zamandır yurtdışına çıkmak ve orada yaşamak en büyük hayalimdi. Her ne kadar yaşayamasam da yurtdışını görmüş oldum ve bu fırsatı öğretmenlerim sayesinde elde ettim. Romanya’ya gittiğimde ilk deneyimim
olduğu için heyecanım fazla yoktu, ama karşıdan karşıya geçerken insanların ve araçların birbirine son derece saygılı olması ve kurallara herkesin uyması hepimizin tuhafına gitmişti bu da çok farklı bir kültürle karşı karşıya olduğumuzun sinyaliydi. Bükreş’te ilk
Günümüz biraz sorunlu oldu neden diye sorarsanız Romanya'da taksi çevirmek bir eziyet eğer Romanya'ya gitmeyi planlıyorsanız kesinlikle internetten taksiler
Hakkında ufak bir araştırma yapmalısınız, yoksa vay halinize. Erasmus denince aklımıza 
Yeni arkadaşlıklar gelir ve bizim farklı ülkelerden insanlarla buluşmamız  2. günümüzde olmuştu. Tüm ülkeler toplanmıştı herkes yavaş yavaş
Tanışmaya başlamıştı. Akşama kadar muhabbet edersiniz arkadaşlık bağlarınız kuvvetlenir ve sağlam dostluklar
oluşur Erasmus'un en büyük artısından birisidir bu. Bizim projemiz biraz geç başlamıştı bu yüzden 3. günde aileler bizi yanlarına aldılar ve
tüm herkes kendi evlerine çekildi.Her gün yabancı arkadaşlarınız ile tüm gün beraber olursunuz , ve akşamları cafe v.b. mekanlarda ,herkes birbirine çok alışır ve kimin ne olduğunu öğrenirsiniz. Genellikle 6 ülke çocukları bir arada olur ve 
Bilmediğiniz birçok şey öğrenirsiniz diğer ülkeler hakkında. Ayrıca Türkiye’yle ilgili bilinmeyenleri
de siz anlatıyorsunuz konuştuğunuz insanlara. Bir çok şey paylaşıyorsunuz Erasmus öğrencileriyle.
Eğer ayağınıza böyle bir fırsat gelirse sakın kaçırmayın ve gidin derim çünkü yurtdışına çıktığınızda
bu kadar güzel insanları, bu muhteşem ortamı bir arada bulamassınız ve eğer elinize böyle bir fırsat geçerse sizin için muhteşem bir deneyim olacağının garantisini verebilirim.
İlk günlerde yabancı diliniz belirli seviyede olduğu düşünürsünüz ama konuşamıyorsunuzdur, sakın endişelenmeyin, kulağınız yabancı kelimelere alışacaktır ve gün geçtikçe sizde dile ısınacaksınız. Bu evreyi herkes yaşar, kimisi için haftalar lazımdır ama sizin sadece 1 haftanız var ve hızlı olmanız lazım.
Yolculuğuma gelecek olursam 2 gün bükreş ve 5 gün Braila'da kaldık. Bükreş deneyimimden başlayacak olursam büyük saraylar, parklar, şehir merkezi ve özellikler Osmanlı mimarisi ile yapılmış şimdiye kadar gördüğüm en değişik ve güzel tasarımlar. Şehir merkezinin her bir sokağında ayrı bir tarih kokusu.
Ardından Bükreş'ten Braila'ya geçişimiz yaklaşık olarak 3.5-4 saat arası bir yolculuk oldu. Braila tahmin edeceğiniz gibi çokta büyük bir yer değildi ama benim için değişen bir şey yoktu çünkü bu projenin benim için anlamı %75 arkadaşlık %25 'i gezmekti ve herkes beraber hareket ettiği için benim için herşey güzel gitti.
Küçük bir şehir olsa da gezilecek müzesi ve mekanları yeterli geldiğini söyleyebilirim.
İnsanları yardımsever, cana yakın, sempatik ve yabancılara karşı hoşgörülüler. Hiç tanımadığın birisiyle
gidip konuşma fırsatına sahipsin kimse sana "Ne diyor bu ?" , "Deli galiba oturdu yanıma konuşuyor." gibi
şeyler olmuyor yani hiçbir yerde yalnız değilsin. Yemekleri için çok güzel veya çok kötü diyemeyeceğim orta
karar bir yemek kültürleri var.Tabiki de bizimki gibi geniş bir mutfakları yok.
Son olarak Erasmus projesini her ne kadar sonuna kadar sevsem de ,sevmediğim en büyük yanlarından biriside tam herkese ısınmışken 1 hafta sonra ayrılmanız ve o hüzünlü dakikalar en sevdiklerinizden dakikalar içinde "Görüşürüz, ben gidiyorum." demekten başka hiçbir şansınız kalmıyor ve eve döndüğünüzde hepsi sanki kısa bir rüyaymış veya çok güzel bir hayalmiş gibi düşünebiliyorsunuz yani 1 hafta kesinlikle bu proje için yeterli değil.
Erasmus gibi bir projenin içinde bulunduğum için kendimi çok şanslı görüyorum. Bu projede emeği geçen ve beni bu projeye katılmamı
uygun gören Serken Tezcan hocama çok sevgilerimi iletiliyorum. Bu projeyi kısaca özetleceyecek olursam 6 ülkenin bir arada olduğu ve kültür patlamasının maksimum sınırlarına ulaştığı bir proje emeği geçen herkese sevgilerimi iletiyorum.                              

Yorumlar

Bu blogdaki popüler yayınlar

Akdeniz Kokan Ülke: Portekiz (Burcu Kızılyurt)

           Okyanusun en güzel yerlerinden biri olan bu küçük ama bir o kadar da Akdeniz kokan ülkeyi ziyaret etmek oldukça keyifliydi. Gerek insanları gerekse bahçelerdeki turunç ve portakal ağaçlarıyla sade ve bir o kadar da doğal güzelliğiyle Portekiz, gezip görülmeye değer bir ülke.  Nehir, göl ve denizden sonra uçsuz bucaksız okyanusla buluşmak apayrı bir tat. Atlas okyanusunun kıyısında kocaman dalgalara karşı fotoğraf çektirmek belki de hayalini bile kurmakta zorlanacağım bir düşünceydi benim için. Kısa ama bir o kadar da eğlenceli bu gezimizden aklımda kalan diğer bir nokta da, gittiğimiz bölgenin, Portekiz’e simgesini  veren ‘’horoz efsanesiyle’’  ünlü olmasıydı.  Bu gezide emeği geçen sevgili meslektaşlarım  Serkan Tezcan, Feride Şen ve İlker Padar’a  ve aynı zamanda projeyi anlamlı hale getiren özverili öğrencilerimiz;  Yakupcan, Barış, Seher,Bedrican, Havva ve Büşra’ya  sonsuz teşekkürler…

Romanya (Yakupcan Yiğit)

Romanya'nın soğuk havası yüzüme değdiğinde ki içimde oluşan o  huzur tartışılmazdı. Soğuktan çok fazla etkilenen ve hatta kolayca hasta olan bir insan olmama rağmen soğuk havaları çok seviyordum. Arada bir gökyüzünde görünen  güneş insanların kemiklerini ısıtıyordu ancak ardından gelen o soğuk rüzgarlar insanın içine işliyordu. Gerek tarihi gerek mimarisi gerek ise her bucağı Türklerle çevrili olan Bükreş'te Türklerin etkisi gözle görülecek kadar büyüktü. Eski bir tarihinin olmasının yanı sıra mistik ve o kadar da güzel yapılara ev sahipliği yapıyordu. Mimarisi Katolik etkisinde kalmış sivri yapılardı. Ülke de trafik düzenleri fena sayılmazdı. Evsiz bir adamın daha karşıya geçerken ışıkları beklemesi beni oldukça şaşırtmıştı. Altı bin civarında Türk yaşadığını öğrendiğimde şaşırmıştım ve çevre de türk lokantası bulmak zor olmamıştı.Bükreş'in geniş sokaklarından esen rüzgarlar binalardan sıyrılıp sokaklarda ki tabelaları havalandırıyor ve insanların arasına karış

Romanya( Sabite Şimşek)

  Bir Ekim sabahı yeni bir ülke, yeni insanlar ve yeni kültürler tanıyacak olmanın heyecanıyla başladı Romanya maceramız. Romanya demek benim için Eflak’tı, Dobruca’ydı, İbrail’di, Tuna’ydı yani kısaca; evladı-ı fatihân diyarıydı. Yüzyıllar boyu Osmanlı’nın hüküm sürdüğü topraklarda Biz’den olanın veya Biz’den kalanın izini sürmekti biraz Romanya benim için.             Bir Tarih öğretmeni olarak daha yerel ve daha milli olan bu fikriyâtım; Bükreş’te diğer beş ülkeden gelen öğrenci ve öğretmenlerle buluşunca yerini daha evrensel olana bıraktı haliyle. Zira projenin amacı da buydu zaten tam olarak. Yerel ve milli olanın daha evrensel bir kimliğe bürünmesi. Ve bu amaca en iyi hizmet edecek araç değil miydi notaların sese, sesin ezgiye, ezginin coşkuya dönüşmesi. Evet, müzik evrensel olanı yakalamanın en kestirme ve en hesapsız yoludu. Müzik sadece okullarda değil tüm dünyada eşitsizliği azaltabilir hatta yok edebilirdi. Nitekim Braila’daki konser salonunda bağlama, keman, g